28 Ekim 2014 Salı





Sen hep benim çocukluğumda isteyip de alamadığım şeyler gibisin. Her gördüğümde içimin cız ettiği. Yaşımın kac olduğuna bakmaksızın gözümün önüne gelen imkansızlıklarım..
O zamandan belliydi düştüğümde kanayan dizlerimle beraber gözümde akan yaşların büyüdüğümde kanayan yüreğimle yer değiştirdiğinde bir silenimin olmayacağı..
Ve yalnızlık sanatının ustadiyiz çok şükür

28 Ağustos 2014 Perşembe

Yardım




Daha sana kaç kere söylemeliyim?Yani  "Seviyorum" diyorum inanmıyorsun.Derdin ne?Acı mı çekmem lazım? Eğer istediğin buysa ki bence bu zaten ayrıldığımız günden beridir çekmediğim acı kalmadı.

Diyorsun ki "Sen başkasına aşıksın".Bunu sana kendim söylemediğim halde inanıyorsun da ,kendi ağzımla gözlerine baka baka "Seni seviyorum" dememe neden inanmıyorsun?İşine mi gelmiyor ?

Sen benim kürkçü dükkanımsın,dönüp dolaşıp geleceğim tek yer senın yanın.
Bak senin için defterler tutuyorum.Gelmediğin her gün  için bir yaprak kopartıyorum.Ama acele et!Defter tükenmek üzere.Ve defterle beraber ben de tükeniyorum.

Mutlumusun anlatsana biraz.Ben yokken neler yapıyorsun mesela?Kiminle sinemaya gidiyorsun?Bensiz nasıl çay içiyorsun?Bak senden sonra yok olmuş gibiyim ben.Ne yaptığımın farkında olmuyorum genellikle.Sana yazdıklarımın haddi hesabı yok!Dön lan artık ! Dön amınakoyayım dön.Dön de yaşamaya sebebim olsun.
Sebebim olsana..


21 Ağustos 2014 Perşembe

En Çok Seni Sevdiğimden


Tekrar yaşamaya başlamıştım.Hayatın "BOK"tan ibaret olduğunu bile bile yaşamaya devam ettim.Elimi şişeye attım ,bitmişti.Sanki dokunduğum,sevdiğim herşey bir bir yitiyordu.Sen de gitmiştin.
Aslında bütün aptallık bendeydi.Boynuma geçirdiğim ipi çıkarmamalıydım.Ama seninle aynı evrende yaşama hissi beni engellemişti.

Evet yine "Bok"yolunda batıyordum.Hayatım sadece dört duvardan ibaretti, ha bide bir çift kulaklıkla bir kaç parça şarkı.Kimse neler yaşadığımın farkında değil ve olmayacakta.

Ve en büyük sorun şu ki;artık yazacak şeyler bulamıyorum.İnsanlar ve aptal düşünceleri beynimi sarsıyor.
Herşeyi ,herkesi kaybetmeye devam ediyorum
Sen hariç.Çünkü sana hiç sahip olmadım ben.Hiç tatmadım seni.Nasıl gezilir ,nasıl çay içilir seninle inan hiç bilmiyorum. Dedim ya "bok" yolunda batıyorum diye.

İnsan maalesef karar vererek aşık olamıyor.Bir bakmışsın olmuş..

Sen kaç kez ölürsen öl,tanrı bir sayar.
Böyle olmayacağını bildiğim halde canını alırmışcasına yapıştım.Buruşmuş ve rengi solmuş pahalı sigara paketinin içinde kalan bir dal sigarayla.Ben ateşledikçe sanki o "gelmeyecek amınakoyayım"dercesine tütüyordu.Gözlerimi buğulandırıp,elimi masada ki kadehe götürdüğümde bitmiş olduğunu anladım.Sanki dokunduğum herşey,sevdiğim herşey bir bir yitiyordu.Öyle bir rüzgar esti ki dert meyhanesine doğru o an anladım

En çok seni sevdiğimden,en çok seni yitirdim..



13 Ağustos 2014 Çarşamba

Çaresizliğin Senfonisi


Eve geç gelmiştim.Yorgun,sıkıcı ve sıcak bir günün sonunda iyi bir duşu hak ettiğimi düşünüyordum.
Tabi bilgisayarı actıktan sonra.Birden ne mi oldu? Emın ol bende bilmiyorum."Sevgilim var artık"yazıyordu.İnanmadım, inanamadım.
Daha düne kadar yüzüme karşı aşkım diyemiyordun, o kadar aptaldın ki sevdiğini bile söyliyemiyordun!
Sırılsıklam aşık iken .Bunu da arkadaşlarından öğrenmiştim ya zaten.Lanet olasıcalar.
Gözlerim doldu mu dolmadı mı pek bişey anlamadım.Hissetmek istemediğim her şeyi hissettim o an.
Ölmek ne demek biliyorum ama nasıl hissedilir bilmiyorum.Ama ,ama hissettiklerime eş değer olmalıydı.
Aklımda o kadar çok şey dönüyordu ki, sanki istem dışı işliyormuş gibi, sanki benim kontrolümde değilmiş gibi fikirlerim.
Evet yine otoban dolusu gürültüyü beynime sıkıştırdım. Başka kızmı yoktu be anasını satayım,üzülmeye değer miydi?
Değmişti sanki.Yine bok yoluna saplanmıştım.
O kadar çok şey düşündüm ki o kısacık zaman diliminde.Ve birden sanki herşeyden sıyrılıp gerçek hayata dönmüştüm.Birden duşa girmem gerektiği aklıma geldi.
Ve yeterince sakin bir şekilde kalktım.Suyu açtım,ve başımdan aşağı sanki tüm düşünceleri arındırmak istercesine dökmüştüm.Ama evdeki hesap çarşıya uymadı,sanki üzerime çıkmamak üzere yapışmıştı.
Ben ki hiçbir şekilde aglamayan ben,gözlerim dolmuştu.Ağlamak üzereydim,bıraktım kendimi.Ağladım.
Neden böyle bişey yaptığımı bilmiyordum.
Ağladım,sanki ölü birisininin arkasından feryat ediyormuşcasına.Beynimin derinliklerindeki savaştan sıyrılıp kendime gelmeye çalıştm.Duyduğum tek şey suyun şarıltısıydı.
Yaklaşık 1,5 saat kadar çıkmadım dışarı,suyu hiç kapatmadan oturdum.
Fark edilmiştim sanki.Ve sonunda çıktım dışarı.
Sanki köşedeki çıkmaz aralıkta elinde sopayla beni bekleyen iki zenci gibi bekliyordu annem ve babam.
Neler olabileceğini kestirebilirdim ama düşünmek bile istemedim.
"Ne yapıyorsun kaç saattir içerde"dedi annem "Birşey yaptığım yok duş aldım çıktım"dedim
"Sen agladın mı?" dedi babam "gözlerin kızarmış."
Anlamışlardı ne diceğimi bilemedim "Şampuan kaçmıştır"demekle yetindim sadece.
Ve söylemek istediklerimi içime atarak odama çekildim.
Şu "Aşk acısı"denen saçmalığı yaşıyordum sanki.Yaşama isteğimi kaybeder gibiydim.
Kaybettim ,zaten bir tek o kalmıştı bende o da gitti. "O" nun gibi çekip gitti.
En lazım olan zamanda.Buna bir çare bulmam lazımdı.Kendimi şarkılara vurdum.
Ya da onlar bana vurmuştu.Tekrar sarsıldım.Depremlere dayanıklı değildim ki bu benim daha ilk sarsılmamdı, ve ilkinde derbeder olmuştum.
Peki ben bu kadar şeyi aynı anda yaşarken sen napıyordun? Gez toz eğlen tabi.Ahmet kim ki, siktir et dimi ?

Sanırım en iyi yol bu siktir ettim bende seni kalbimden.Acımasız bir ev sahibi gibi.
"Çabuk boşalt kalbimi! Ve siktir git artık hayatımdan!"
Kendimce bunları söyledim.Tabi ki ona karşı bunları diyemezdim.
Bana "Geri dön" dese bütün aptallığımla koşarım ona
Galiba buna "AŞK" diyorlar..

12 Ağustos 2014 Salı

Tavsiye



Bak, en iyisi ne yap biliyor musun?
Sevgini, görmeyi hakedene göster. Gösterdiğin sevginin değerini bilmeyene değil. Seninle olduğu için her gün mutlu olan insanlarla ol.
Bahaneler arayıp hayatından çıkmaya çalışanlarla değil.
Ve benden küçük bir tavsiye;
Ne herkesi adam yerine koyup güven, ne de herkesi adam yerine koy

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Ama sen,yine yoksun




Sonra sen kendi yolunu çizdin. Benim ilkokulda resmim zayıftı, pek bir şey çizemedim. Bir işe girdim. Talas'da bir eve taşındım ve sigarayı bıraktım. Bulaşık makinem var, alttan iki dersim var, bir kitap projem var ve sen yoksun.

Bir Film Sahnesi




Sevmekte yorulur, defalarca sana anlatmak istediğim şey buydu aslında. Bir elin hep kapının kulpunda olduğu için anlayamadın sen beni.O kapıdan ne zaman çıkacağını bilmediğim için yoruldum, tıpkı dolabın kapağını açtığımda migrenimi dindirecek ağrı kesiciyi bulamayacağımdan korktuğum gibi yaşadım her şeyi.Hiç bir şeyin garantisi olmayan bu dünyada, belki de garanti istemekti benimkisi.Hep seninle sınanmaktan yoruldum aslında.Çok sevdiğim o filmi izlerken ağlayacağımı bile bile tekrar izlemek gibi. ''Bir daha izleme demiştin sen bana, yorulmadın mı hala?'' ''Film bunlar gerçek hayatta yok öyle şeyler takılma bu kadar.'' Haklıydın aslında, şimdi o filmi seyretmememin sebebi, onu sevmekten yorulduğumu anladığımda bitti.Bir film sahnesiydi hepsi.

2 Ağustos 2014 Cumartesi

Bir nevi sen










Sonra içime ve hatta dışıma kapandım. Küsmek gibi bir şey. Bir çeşit gölge fesleğeni. Bir çeşit olmayan hayat. Zaten hiçbir şeyi kararında bırakamamak ve ortasını bulamamak gibi bir sorunum var benim. Epeyce göçebe yaşadım, sadece iki valizim oldu.. Bir yığın insan tanıdım. Ama hep yalnızdım.

En Çok Seni Sevdiğimden








Böyle olmayacağını bildiğim halde canını alırmışcasına yapıştım buruşmuş ve renği solmuş pahalı siğara paketinin içinde kalan bir dal sigaraya,

Ben ateşledikçe sanki o ' gelmeyecek amınakoyayım ' dercesine tütüyordu gözlerimi buğulandırıp, elimi masada ki kadehe götürdüğümde bitmiş olduğunu anladım, sanki dokunduğum, sevdiğim herşey bir bir yitiyordu, öyle bir rüzgar esti ki dert meyhanesine doğru, o an anladım,

En çok seni sevdiğimden, en çok seni yitirdim .

25 Temmuz 2014 Cuma

Sahi, biter mi?








"Bitti" dedin tamam. Peki neden hala seviyorum. Neden
her sabah uyanır
uyanmaz telefonuma bakıyorum. Neden her gece eski
mesajları okuyup yatmadan
önce sana yazmamak için kendimi zor tutuyorum. Bitti
dedin tamam o halde
neden ben hala bu boktan yaşamı sürebilmek için
yanımda illa seni istiyorum.
Saçmalıyorum “bitti” dedin tamam..

22 Temmuz 2014 Salı

AKIL HASTANESİNİN DÖRDÜNCÜ KATI








Canım sevgilim; Burası bir akıl hastanesinin dördüncü katı, Sana bu satırları buradan yazıyorum Bu sana yazdığım kaçıncı mektup bilmiyorum Yokluğuna alışamadığım Ve hayalin ile yaşadığım, İsmini sayıkladığım.
Sana benzeyen birini gördüğümde ağladığım için burdayım.
Kimse anlamıyor beni, Deli olduğumu düşünüyorlar, Sana geleceğimi söylüyorum Bağlıyorlar beni, Kendimde değilmişim, Gidemezmişim, Göremezmişim, Öldüğünü kabul edecekmişim.
O ölmedi diyorum, Ağlıyorum. Öldü diyorlar, Dönmeyecekmişsin, Ellerini tutamayacakmışım, Gözlerine bakamayacakmışım, Sarılamayacakmışım sana, Dokunamayacakmışım, İyileşene kadar burda kalacakmışım...
Ben deli değilim diyorum anlamıyorlar, Hemşireler geliyor yanıma Acıyan gözlerle bakıyorlar bana, Oturup anlatıyorum onlara, Beni bekliyor diyorum, Özlemiştir, merak etmiştir, Onlar da ağlamaya başlıyor.
Sana bu mektubu Bir akıl hastanesinin dördüncü katından yazıyorum, Yokluğunu yaşıyorum, Yaşadığını biliyorum, Biliyorum gitmedin, Bizi ayıracaklarını sanıyorlar Ayıramazlar biliyorum Mevsim kış, Üşüyor musun? Hava soğuk, Yağmur var.
Ellerin buz tutmuştur şimdi Ellerini tutmalıyım, Isıtmam lazım, Üşüyorsun biliyoum Montumu vermeliyim sana, Gelmeliyim diyorum Biliyorum sende özledin beni Merak etme iyiyim ben Sadece gelemediğim için affet beni Dedim ya, Bu sana yazdığım kaçıncı mektup bilmiyorum.
Sen neden cevap yollamadın hala? Yoksa göndermiyorlar mı mektuplarımı sana? Yada; Sen yazıyorsun da bana mı vermiyorlar? Adresi daha iyi yazıyorum buraya, Altına da özellikle tarif ediyorum, Bulmaları kolay olsun diye seni, Oysa ki,
hangi postacıya sorsan bilir evini..
Acele cevap bekliyorum bitanem. Seni çok seviyorum.

Bil İsterim

BİL İSTERİM








Günaydın tapılası güzellik.

Uyuyamadım sen mışıldarken bütün gece ben.
İzledim dakikalarca televizyon aydınlığında seni.
Ezberledim...
Saçlarını,akmış rimelini,göbek deliğini,elmacığını,parmak uçlarını...
Serçe parmaklarındaki ojelerde de kaldım uzunca bir süre...
Şirin ve minik iki serçeciktiler sanki.
Benim için serenat yapıyorlardı sen kıpırdadıkça.
Gülümsedim ve bir buse bıraktım sol serçeciğe, seni uyandırmadan...
Kokunu doldurdum sonra,nikotinden arda kalan boşluklarıma.
İç geçire geçire...
''Tanrım ne güzel kadın'' diye diye..
''Kusuru neresindedir'' batıllığında ve aptallığında dolaşa dolaşa.
Uyuyan sen,rüyadaki bendim o anlarda...
''Aşk ne kadar da yakışıyor sana'' dedim sessizce.
''Bundan beş tane beslerim yahu'' esprisi bile yaptım kendime bir tane.
Sıfırses kahkahalarımla kaynattım sabaha karşımı kendi kendime.
''Mutluluğa bak len'' dedim içimdeki muzur ''Angaralı bebeye''.
Yorgun ve uykusuzdum sadece ,lanet ve aksi değildim o şair gibi.
Kuş cıvıltılarıyla karışık kalp gurultularıyla kendime geldim ardından.
Çok mutluydum uyuyan tapınılası güzelliğimle ben.
Huzur doldurdum ruhuma bir sürü.
Birazda geçek koymalıydım ama,değil mi yanına.
Son,hızla yaklaşıyordu zira.
Hissedebiliyordum.
Kalktım ben de yanından usulca.
En derininden hırıltılı bir soluk aldım eşikte.
Çay yaptım tavşan kanı.
Kahvaltı hazırladım.
Son bir defa saçlarına dokundum,kokladım.
Bir de sağ serçecikle vedalaştım.
Huzurun bir tutamını bırakıp yerine bir kaç gerçek alıp çıktım.
Senden çok etkilenmiştim,
Erimiştim,eğrilmiştim ve sarhoşlamış...
Ruhumu bedeninden olabildiğince uzak tutmalıyım kafasındaydım.
Konuşup seni hırpalamamalıyımla karışık.
Zaaflarıma yenilme riskini alamadım ya da ,anla işte.
Sen nasıl özetlersen...
Ben kağıda söyledim sana söylemediklerimi.
Susmalıydım belkide bilmiyorum.
Söyledim.
Çünkü bil istedim.
Aşk yoksa, tenim bakir kalsın istedim.
Aşksız her şey yavan oluyor bende,hisset istedim.
Arama,açmayacağımı bil istedim.
Kalbimi gözlerim gibi boyayamazsın,bil istedim.
Şunu bil istedim bir de;
Kendi çapında güzeldi senin aşk oyunların.
ama kalbimi bir derece bile ısıtamadı emin ol yatak kompozisyonların.
Kullanılmış hissettirdi kendimi.
Hatta kirletilmiş.
Ben de;senin güzelliğine kendi aşkımı giydirip polyannacılık oynadım.
Tapındım sana.
Senin gibi ben de,sadece bedenini kullandım.
''Piç'' olsam ,kalem yerine ,bir bardak çay da kendime alırdım unutma.
O yüzden yorma nefesini, çınlamaz benim kulaklarım.Bil istedim.
Tapılacak kadar güzelsin,bil isterim...

5 Temmuz 2014 Cumartesi

Hep Böyle









Tamamen, tüm benliğinle “burda”, “benim”le olmayacaksan, kolunu sıkı sıkı tutup insanlara; “benim” diyemeyeceksem, sevme beni. Görme. Konuşma. Anlatma. Dokunma bana.
En zor anımda, “olmuyor böyle, yapamıyoruz bak sende görüyorsun” diyecek biriysen; girme hayatıma, tanıma beni.
Hayatıma gireceksen; zor günümde de “burda” ol. Nefesini omzunda hissedebileyim. Başkaları seni suçladığında tek başıma seni savunacak halde bırakma beni. Aramızda neler “olmuyorsa”, onları oldurana kadar zorla. Beni seviyorsan; zorlan. Zorlanmak da yok mudur aşkın içinde? Zorlanmaktan korkma. Benden korkma. “Biz” olmaktan korkma. Çünkü herkes beni sevebilir, herkes hayatıma girebilir, herkes beni öpebilir. Ama herkes kokumu içine çeke çeke öpemez beni, herkes beni düşünerek uyuyamaz. Elbet sever, belki aşık olur ama bu aştan da öte bir şey olmalı. Sıradan olmamalı.
Herkes olmak istemiyorsan, “gitme”.
Hangi yemeği en çok sevdiğimi, burçlarımızın ne kadar çok anlaştıklarını, annemin adını, evimin adresini, en sevdiğim şarkının sözlerini ezbere bilecek kadar çok sev beni. Nerde olduğumu, eve ne zaman gideceğimi, kimin yanında olduğumu sorarak beni önemsediğini gösterme. Bunu, beni gerçekten düşündüğün için, endişelendiğin için sor istiyorum.
Beni böyle, derinden, hissederek, korkarak sev istiyorum.
Çünkü ben seni “hep böyle” sevdim.

20 Haziran 2014 Cuma

Boşluk






Yalnız insanım ben. Pek gürültüm olmaz..
Hep içime attım çıglıklarımı ondandır.Yirmi metre kare bi odadayım bütün gün. Yemekleri bile bilgisayar başında yiyorum. İnsanları sevmiyorum ve onların bakışlarını. Sanki adam öldürmüş gibi bakmalarını sevmiyorum.Bi kaç arkadaşım vardı eskiden. Sigara içiyorum. Sigaramıda severim beni rahatlatır. Akşamları hüzün çöker içime aglarım. Bi keresinde olmayacagını bile bile birini sevmiştim. Sevmeyide becerememiştim ya neyse.
Zaten beni kimse sevmeyi ögrenicegim kadar sevmedi.
Yatagım cam kenarında ara sıra camdaki yansımamı izlerim. Acıyla doluyum aslına bakılırsa. Kalbim korkulu bi çocuk oyuncaklarını arar hep. Kitaplarım var ikide oyuncagım. Bide gitarım var arada bi elime aldığım.
Hayallerim var gerçek olmayacaklarını bildiğim. Buruk bi çocuk , dizleri kanamış biriyim ben. Daha Onyediyim. Sol kolumda çiziklerim var. Bana yaptıgım yanlışlarını unutturmamak için.
Ben yazarım siz okuyun. Böyle işte..
Boşluktayım. Ama bu içimdeki boşluk uzayda yok.

16 Haziran 2014 Pazartesi

Gün'Aydınlandı

  





Gözlerini açar açmaz yatağının yanındaki konsolun üzerinden sigarasını aldı ve yastığın altından çıkan çakmak ile de yaktı. Sabahları uyanır uyanmaz yatakta sigara içmeye bayılırdı. Telefonuna baktı. Bir mesaj gelmişti. Mesaj O’ndandı. Sonu çift sıfırla biten tek numara O’nundu. Gülümsedi,sigarayı dudaklarının arasında tutarak heyecanlı bir şekilde mesaj yazmaya başladı. ”Gün aydınlandı sevgili bize hep karanlık olan gün,aydınlandı.”

Bu gerçekten de böyleydi dünya ve içindekiler. Öyle aptallardı ki. Dünyada yapılan her şey kaza yapmıp ters dönmüş bir arabanın havada kalan tekerinin boşuna dönmesi gibiydi… Acaba yaşadığımız her şeyin bir rüya olma ihtimali var mıydı? Bunları düşünürken sigaramı geceden kalma bira şişesinin içine attı ve telefonuma baktı. ”Gün aydınlanır da sevgili gölgesi siyah olan güneşin bize ne faydası var?”

14 Haziran 2014 Cumartesi

Canı Cehenneme







Canı cehenneme rahat rahat uyuyanın, kapısını örtenin,perdesini çekenin,yüreği yalnız kendiyle dolananın,duvarları ancak çarpınca görenin,mutsuzluğumuza kanat gerenlerin.
Canı cehenneme pembe renkli yaşamların, yaşamımızın a*'ına koyanların,kuruyan yaprakların,yeşeren çiçeklerin,uçuşan kelebeklerin,seviyorum diyenin,severken ayrılanların,siktir olup gidenlerin,tüm plastik kalplerin,sahte insanların,sahte tebessümlerininin,boş kardeşim ayaklarının,tost'a dost satanların, canı cehenneme mutlu insanların
canı cehenneme puslu gecelerin.
canı cehenneme...

12 Haziran 2014 Perşembe

NASIL?






Ruh halini anlatır mısın bana? Neler Yaşıyorsun, Napıyorsun? Seviyor musun aşık mısın?

Ben anlatayım istersen; Biraz doluyum hayatın bana yaşattıklarına. İçimi dökmek istiyorum yalanlarla kaplı hayata. Karşıma alıp yüzüne vurmak istiyorum. İstemeden de olsa bana yaptıklarını. İki delikanlı gibi konuşmak istiyorum .Bazen iki dertli kadın gibi dertleşmek istiyorum. Bazen ise sinirim geçene kadar ana avrat sövmek istiyorum

Yada ruh halini boşver. Benim gibi aşık mısın? Seviyor musun koşulsuzca? Tapıyor musun Tanrı gibi ?Sana yine günah yazacak olsa dahi. Beklentim yok benim bu hayattan. Beklediklerimi elimden aldıktan sonra.

Belki yollarımız yine birleşir, Nereden bileceğiz belki bir konserde, Yada bir barda, yada ne bileyim Bir parkta. Ya o zaman birbirimize iki yabancı gibi bakarsak. Ya pişman gibi bakarsak. Elimizden giden o güzel yılların pişmanlığıyla. Oturup elini yüzüne alıp, düşünür müsün neydik ne olduk?

Şimdi soruma cevap ver!Ruh halin nasıl?

SAKIN






Biraz konuşalım...Sonuçta uzun zaman oldu.. Sana, şu anda dakikası
saniyesine kadar geçen zamanı söyleyebilirim ama seni hala
unutamamış olduğumu bilmeni istemiyorum..Hatta üç saniye daha
ekleyebiliriz üzerine..Neyse, neler yaptığını anlat bana.. Nereleri
gezdiğini, neler içtiğini, yediğini, yaptıklarından bahset biraz..Ama
özel hayatından hiç konuşma..Sevgilin olduğunu ya da olmadığını
söyleme, bilmek istemiyorum..saatlerce uyuduğunu onu
anlat,saatlerce oturdugunuzu..Ya da ne bileyim, saçma sapan bir olayı
abartarak ne kadar çok güldüğünüzü anlat..Bir çay bahçesinde
otururken, limonatayı üzerine döktüğünü söyle, sakar olduğunu ama
bunun çok eğlence içerdiğini söyle.. Sen konuşurken gözlerinin içinin
güldüğünü görebilmeliyim.. O yüzden, ağladıklarından söz açma
sakın.. Bilmek istemiyorum. Bir başkasının elini mi tuttun hiç onu da
bilmek istemiyorum.. Hatta yürürken birinin koluna girdin mi
girmedin mi, onu da bilmek istemiyorum. Hatta ve hatta dişlerinin
birbirini kıracak kadar titrediği bir anda, ısınmak bahanesiyle de olsa,
birine sarıldın mı onu da bilmek istemiyorum.. Bana,gördüğün bir
evin, kapısında oturup bütün gün dedikodu yapan teyzelerden
bahset.. Onunla beraber yediğin çiğdemin ne kadar tuzlu olduğunu
söyle ama evleneceğin kişinin adını ağzına dahi alma, bilmek
istemiyorum.. Hayatının ne kadar değiştiğini görebilecek
durumdayım.. Çünkü seni düşünmeyerek geçirdiğim bir zaman
dilimim bile yok..Aslında neler yaptığını biliyorum ama sen bunun
farkında bile değilsin.. O kadar çok umursamadın ki beni, kafede
otururken çalan o gereksiz şarkılar gibiydim senin için, arka masada
oturduktan sonra hesap ödemeye giden mutsuz çift gibiydim.. Bir
gölge gibi.. Tarif edilemeyecek ve betimlenemeyecek bir şey.. Öyle
işte, hayatına girmiş olmam büyük bir hataydı.. Bunu başarabilmiş
olmamsa, büyük bir yalnızlık...Sana biraz konuşalım dedim ama,
konuşmanı istemiyorum..Sen sadece sus ve yarattığın adama iyi bak..
Çünkü, her ressam tablosuyla gurur duyar...

11 Haziran 2014 Çarşamba

Sen Dansı



İçimde başlattığın o orkestranın bitmek bilmeyen melodisi karşısında, kalbim ritmini hiç bozmadan en iyi figürlerini sergileyerek başlatıyo, 'sen' dansını.

Bi fotoğraf karesinde mahkum kalan
hayallerimin hemen ardından yüzüme düşen hüzün tebessümü sonrasında, yaktığım cigaranın ilk dumanı ile ciğerlerime işliyorum seni. Usta bi ressamın kusursuzca tablolaştırılan sanatı gibi, gözlerini gözlerime işledim. Baktığım her yerde var olabileceğin, bi an olsun aklına bile gelmezken, komik bi tiyatro oyuncusu gibi çekip alıyosun kendini benden..

Gelişin ve gidişin..

Mutluluk ve hüzün..

Daha önce kimsenin duymadığı bi şarkı düşüyo dilime. Satır aralarında gizlenen mutluluk, nakaratına işlenen hüzün. Adı sen, sözü sen, melodisine lütf edilen dansı sen.. Biraz sen. Hep sen. Sonra gülüşün,
sonra bakışın.. Önce gelişin.. Sonra gidişin.
Sonrası, hep bi Sen'sizlik.. Bir sanat eseri gibi gözlerini gözlerime işlediğim, ve tam o noktaya işlediğin yokluğun.. En nihayetinde, gözlerimden satırlarıma düşen intihar uçakları.. Fazla değil sadece iki damla. Biri sen, biri ben.. Biri gelişine, biri gidişine.. Birisi mutluluk, diğeri hüzün. Çeşit çeşit anlam yüklüyorum o iki damlaya. Biraz sen. Hep sen. Sonra gülüşün, sonra bakışın. Önce gelişin, sonra gidişin. En sonrasın da; yıkılan hayallerin enkazı altında kalan bir ben. Sen'siz bir ben. Yarım kalmış bir ben. Annesiz kalmış bi çocuğun çığlığına fotoğraf olabilecek bir ben.. Ardından öylece baka kalan kan çanağı gözlerim..

Efkarını dumanına gizlediğim cigaramdan bi duman daha alıyorum şimdi. Özlemini üflüyorum gökyüzüne.
Burda havalar sensiz.

Peki ya orda havalar nasıl ?

Unutma




Bu sefer dip boyanın gelmiş olduğunu varsayarak başlamak istiyorum konuşmaya , çünkü neresinden girersem gireyim seviyorum seni.
Tırnaklarının ojesinden , gözlerinin kahvesinden ellerinin narinliğinden saçlarının pamukluğundan gülüşünün cennetliğinden 37 numara olan o ayakkabı numarandan yürürken bastığın kaldrım taşlarından bindiğin otobüslerden , '' şuradan bir kişi alır mısınız ? derken bile seviyorum seni.
En sevdiğin tişörtün kadar ,tırnağına en sevdiğin renk ojeyi sürdüğün gibi , en sevdiğin ayakkabıyı aldığın , saçlarını istediğin gibi kestirip istediğin gibi boyattığın , en güzel kahkahaların en duygusal anların gibi , benim seni andığım gibi , sev diye bekledim sadece..
Ve bu kadar şeyi bir kaç cümle haline toplamak gerekirse , ki gerekir.. Yıldızlar kadar uzak ama bir o kadarda yakın ve gösterişlisin bana karşı..
Unutmadan,
gök yüzüne bak ,
ve ,
seni o yıldızlar kadar sevdiğimi hatırla..
Öpüyorum, rimelini akıttığım gözlerinden ,
beni unutma..

TUHAF




Bir süre sonra hissetmemeye başlıyorsun mesela.. Ne 
olursa olsun düşmeyeceğini, kim olursa olsun seni
düşüremeyeceğini anlıyorsun.. Katlanamam dediğin
şeylere katlanıyorsun.. İnsanları ve söylediklerini o
kadar çok umursamıyorsun ki bir süre sonra.. Tepki
bile vermiyorsun.. Kimseye bel bağlamamayı
öğreniyorsun.. Birileri ölse bile bir şey
hissetmeyeceğini düşünüyorsun.. O çok sevdiğin, çok
bağlandığın insanı birileri sahiplense de ağlamıyorsun,
gitse de ağlamıyorsun.. Değer verdiğin şeyleri
kaybedince içinden hiçbir şey kopmuyor mesela.. En
kötüsü de bir şeylerden, birilerinden nefret bile
edemiyorsun.. Boş gözlerle olan biteni izleyip arkanı
dönüp gitmeyi öğreniyorsun.. Tuhaf..

PSİKOPATIN ÖPÜCÜĞÜ






Kesik kollarım, karalanmış yüreğim, morarmış gözlerim, çalınmış hayallerim, düğümlenmiş ağzım, terk etmiş sevdiğim, siktir olup giden Dostlarım, bozulmuş benliğim, tükenen gençliğim, biten umutlarım, suya düşen hayallerim ve her şey aleyhime bu gece..

En önemlisi de yalnızız yine.
Kesik kollarıma bakıp, karalanan o yüreğimin, morarmış gözlerimle sevişmesini izliyorum çalınan hayallerimde..
Düğümlenen ağzımın, şekerin etkisinden olsa gerek hissetmiyorum..
Terk edilen birde bedenim var sevdiğim tarafından, yarım bırakılan sevdalara eşlik eden dostlarımın hiç biri yanımda yok yine..
Öğüt vermekten başka bir işe yaramayan o abilerden de ses soluk yok..
Mücadele ediyorum sadece benliğimle, her şeyi siktir ettim de, tükenen gençliğim var benim beklerken yolunu.. Umutlarımın patladığını duyuyorum, düşerken hayallerim suya, bir daha yumulmak istemiyorum o kapağa..
Dedim ya hani yalnızız diye,
Amına koyduğum memleketinde, giden geri gelmiyor ama..
Ya onlar çok akıllı, ya da biz artık özlemek denilen o eylemin, piçleşmiş duygularıydık.. Tuhaf şeyler çok tuhaf..!